22 Ekim 2010 Cuma

Zamanın İzleri...

Yaşamayı seviyoruz bir şekilde hepimiz. İnsanları, daha doğrusu etrafımızda olmasını istediğimiz insanları… Ama bazen, o “zaman”lar geldiğinde her şeyden soyutlayıp, hatta sevdiklerimizden bile kaçıp, özel “mekan”ımıza, sığınmış buluruz kendimizi… Bizi ayıran o duygunun dışında somut bir şeylere de ihtiyaç duyarız. Yalnızlığımızı yaşayabileceğimiz bir yere gideriz ya da olduğumuz yerde yaratırız yalnızlığımızı. Bunu yapabiliyorsak, yapabildiğimiz kadar var oluruz. “Orada” olduğumuzu hissettiğimiz zaman “orada” olabilme lüksünü yaşayabildiğimiz kadar…
Zaman ve mekan ilişkisini konuşuyorduk geçen gün Hayatla. Çıkardı açtı sayfalarını bir *kitabın. Kelimeler karıştı zamana, zaman mekana…
*“Gerçeklik zamanda akar, mekanda durur. Gerçekliğin birbiriyle ilintili, ama farklı iki durumu zamanın varlığını ifade eder. Bu ilişki kaçırılırsa, iki durum arasında bağlantı kurulamazsa, her olgu ötekilerden başka ve yeniyse, insanın kendi konumunu saptayıp bir tutum takınması güçleşir. Bu durum süreklilik gösterirse, koyu bir yabancılık duygusu egemen olur. Yabancı insan edilgindir, yalnızca bir izleyici olmaktan öteye geçemez. Gelişmelerin peşinden sürüklenmekten kurtulamaz.
Bir süreci etkilemek, zamanın bilincinde olmakla, gelişmeyi yakalamakla ve giderek öngörmekle olanaklıdır. İki durum arasındaki farkı ve bağı görmek. Değişeni ve değişmeyeni. Değişendeki değişmeyeni, değişmeyendeki değişeni kavramak….”

* Mehmet Serdar, Zaman Zaman Denemeler, İstanbul, Göçebe Yayınları, 1998, 133 s.
Konuştuk. Zamanı bir yerde durdurmak, her anı meşrulaştırmak istedik, günde karar kıldık ve her gün, aynı yere bir iz bırakmaya karar verdik. Ben evimin giriş kapısını seçtim, Hayat da yapacağı paravanın parçalarını. Bir sene… Bugünden başlayarak bir sene boyunca her gün birer iz bırakacağız. Her gün fotoğrafını çekeceğiz ve her hafta bugün ne duruma geldiğini size göstereceğiz.
Hayatımızdakiler; o izlerden biri belki sizinle ilgili olabilir… Kimbilir?




 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder