29 Ekim 2010 Cuma

Kutu Kutu Hayaller

Hayatın akışı içinde, bulunduğumuz noktayı unuturuz bazen. “Neler istiyorduk ve neler oldu”nun karşılaştırmasını yapmayı da. Ha tabii, bazen istediklerimiz değişir, daha önce verdiğimiz ve yolumuzu ona göre çizdiğimiz kararlarımız tamamen yitirir geçerliğini. Peki biz kendimizi yitirir miyiz? Yıllar önce istediğiniz yerde miyiz, ya da şu anda istediğimiz yeni bir yerde mi... Mutlu muyuz? Önemli olan bu... Peki, değişiklikler, yeni heyecanlar ve o yeni mutluluklarla yaşayıp giderken hatırlayabiliyor muyuz daha önceleri ne istediğimizi? Mutlu kalır mıyız hatırlarsak?
Biz şu anda neler istediğimizi biliyoruz. Hayallerimiz var. Umutlarımız, bizi mutlu edeceğini bildiğimiz şeyler. “Şu anda” :) Birer liste yaptık ikimiz de. İki güzel kutunun içine koyduk ve mühürledik. Birbirimize verdik kutularımızı saklamak ve bundan tam bir sene sonra, 29 Ekim 2011'de açılmak üzere. Bu bir sınav değil. Neyi ne kadar başaracağız diye. Bu belki de anlamak o gün geldiğinde, o günün, bugün aklımızda olan o gün olup olmadığını...


Hayallerimiz bu kutuların içinde. Hayallerimiz bizim içimizde. Ve onları oldukları yerden çıkarmak sadece, sadece bizim elimizde...

23 Ekim 2010 Cumartesi

"İstanbul'da Bir Kedi " Son gün !

Bu keyifli serginin son günü...
23 Ekim 2010 Cumartesi,  Taksim 'e yolunuz düşerse mutlaka İstanbul Fransız Kültür Merkezi'ne uğrayın. 1.Uluslararası İstanbul Çizgi Roman Festival Istanbulles çerçevesinde sergilenen Philippe Geluck :İstanbul'da Bir Kedi Sergisini kaçırmayın deriz. Biz çok keyif aldık...

22 Ekim 2010 Cuma

Zamanın İzleri...

Yaşamayı seviyoruz bir şekilde hepimiz. İnsanları, daha doğrusu etrafımızda olmasını istediğimiz insanları… Ama bazen, o “zaman”lar geldiğinde her şeyden soyutlayıp, hatta sevdiklerimizden bile kaçıp, özel “mekan”ımıza, sığınmış buluruz kendimizi… Bizi ayıran o duygunun dışında somut bir şeylere de ihtiyaç duyarız. Yalnızlığımızı yaşayabileceğimiz bir yere gideriz ya da olduğumuz yerde yaratırız yalnızlığımızı. Bunu yapabiliyorsak, yapabildiğimiz kadar var oluruz. “Orada” olduğumuzu hissettiğimiz zaman “orada” olabilme lüksünü yaşayabildiğimiz kadar…
Zaman ve mekan ilişkisini konuşuyorduk geçen gün Hayatla. Çıkardı açtı sayfalarını bir *kitabın. Kelimeler karıştı zamana, zaman mekana…
*“Gerçeklik zamanda akar, mekanda durur. Gerçekliğin birbiriyle ilintili, ama farklı iki durumu zamanın varlığını ifade eder. Bu ilişki kaçırılırsa, iki durum arasında bağlantı kurulamazsa, her olgu ötekilerden başka ve yeniyse, insanın kendi konumunu saptayıp bir tutum takınması güçleşir. Bu durum süreklilik gösterirse, koyu bir yabancılık duygusu egemen olur. Yabancı insan edilgindir, yalnızca bir izleyici olmaktan öteye geçemez. Gelişmelerin peşinden sürüklenmekten kurtulamaz.
Bir süreci etkilemek, zamanın bilincinde olmakla, gelişmeyi yakalamakla ve giderek öngörmekle olanaklıdır. İki durum arasındaki farkı ve bağı görmek. Değişeni ve değişmeyeni. Değişendeki değişmeyeni, değişmeyendeki değişeni kavramak….”

* Mehmet Serdar, Zaman Zaman Denemeler, İstanbul, Göçebe Yayınları, 1998, 133 s.
Konuştuk. Zamanı bir yerde durdurmak, her anı meşrulaştırmak istedik, günde karar kıldık ve her gün, aynı yere bir iz bırakmaya karar verdik. Ben evimin giriş kapısını seçtim, Hayat da yapacağı paravanın parçalarını. Bir sene… Bugünden başlayarak bir sene boyunca her gün birer iz bırakacağız. Her gün fotoğrafını çekeceğiz ve her hafta bugün ne duruma geldiğini size göstereceğiz.
Hayatımızdakiler; o izlerden biri belki sizinle ilgili olabilir… Kimbilir?




 



15 Ekim 2010 Cuma

Anlaşma

Demek kararlısın olanca gücünle yağdırmaya. Yapmak istediğimiz şeyler vardı unuttun mu ? Güneşli planlar. Bak biz dayanıyoruz iki seferdir. Geçen hafta birikintiye bıraktığımız gemiler, bu hafta damlalarla ortaklaşa yaptığımız resim. Hiç kinci değiliz biz. 
Bir yolunu buluyoruz her durumda. Seviyoruz seni ama anlaşmak lazım. Tabii… Umurunda bile değil belki de yağmur altında ıslanıp ıslanmamamız. Biraz da sen bizi düşün emi. Hadi bak, bekliyoruz haftaya güneşinle gel bize… Unutma… Resim bile yaptık seninle :)






8 Ekim 2010 Cuma

Yağmur, çocuk ve mutluluk...

“Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Gibi güzel bir cümleyle başladığım gün bir yazıma, mutluluktan uçarım muhtemelen. İki yeni dostum, Liam ve Valentina soktu yeniden Anna Karenina’yı hayatıma. Sicilya’dan Ukrayna’ya bisikletle giderken İstanbul’da duraklayıp benimle kaldılar. Kışı Ukrayna’da geçirip Tolstoy’un ana vatanına gidecekler. İnanılmaz bir hikayeleri var, aşağıya linki yazıyorum. http://liamandvalentina.blogspot.com/
Hayat’la bir konuşmamızda kitabı alacağımdan, çevirmenin önemli olduğundan  söz etmiştik. Benim dikkatli arkadaşım, rutin sahaf gezilerinden birinde eski bir baskısına rastlamış. Ama gerçekten eski. Bazı sayfaları yok, bazıları da yırtık. İşte o kitabın sayfaları bugün bizim performansımızın başrolünü paylaştı yağmurla. Siz, son zamanlarda hiç kağıttan gemi yaptınız mı? Ne güzeldi değil mi çocukken böyle şeylerle uğraşmak, ailelerimizle yaşadığımız mutlu anları dün gibi hatırlamamızı sağlıyorlar. Peki siz, hatırlıyor musunuz?








7 Ekim 2010 Perşembe

Bugün Sanata Doyduk...


İstanbul’da yağmur vardı bugün. Kışın gelişinin ilk izlerini taşıyan soğuk bile durduramadı bizi ve Sanat Limanı’na, Karaköy Antrepo’ya gittik. Göremeyenler için hatırlatma yapalım, Body Worlds sergisi Antrepo 3’te hala sürmekte ve 17 Aralık tarihinde bitiyor.
Eylül ayında bahsetmiş olduğumuz “Benim Pencerem” in de içinde olduğu ve 31 Ekime kadar devam edecek olan “İSTANBUL’DA YAŞIYOR VE ÇALIŞIYOR” projesi; Victor Burgin, Sophie Calle, Peter Kogler, Antoni Muntadas, Remo Salvadori, Danae Stratou Çalıştaylarının sergisi. Bazı fotoğraflar çektik sizin için ama onlara bakmakla olmaz, havayı solumak lazım. Hem sesli enstalasyonları ve hissettirdiklerini kaçırırsınız o zaman. “Benim Pencerem” mükemmel olmuş. Her biri çok güzel ve özeldi ama özellikle bir kaçı bizde iz bıraktı. Evrim Kavcar
’dan “Dualar Kabul”,Nazlı Pektaş’dan “Anne Gitmeyelim”, Cem Gencer’den “Yansıyan Havuz Parçalanmış Halde” ve Sibel Horada’dan “Şehrin Muhafızları”. Anlatmamak için kendimizi zor tutuyoruz ama bu kez farklı bir şey yapalım, hadi gidin ve sonra bu yazımızın altına yorumlarınızı ekleyin.
Eeee, oraya kadar gitmişken Modern Sanat Müzesi’ne uğramadan olmaz, zaten çekiveriyor sizi oraya doğru. Perşembe günleri girişin ücretsiz olduğunu biliyorsunuz değil mi? :) Hüseyin Çağlayan’ın Türkiye’deki en kapsamlı sergisinde 1994-2010 yılları arasında ürettiği moda koleksiyonları, enstalasyonları ve defile videoları bir araya geliyor. Çok keyifli, bolca zaman ayırın. 24 Ekim’de sona eriyor.
Bugünlük bizden bu kadar. Bu keyifli günü sindirelim, dinlenelim biraz :)
Yarın ki performansımızda görüşmek üzere…









1 Ekim 2010 Cuma

Kağıttan mücevherler İstanbul Design Week 2010'da

Belki de birçoğunuzun bildiği gibi, İstanbul'un unutulmayan yapılarından biri olan eski Galata köprüsü bu sıralar sanata ev sahipliği yapıyor. 29 Eylül'de başlayan İstanbul Design Week 2010, 3 Ekim'e kadar sürecek. Daha detaylı bilgi istiyorsanız aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz; http://www.istanbuldesignweek.com/
Sevgili Hayat da eşsiz tasarımlarıyla bu etkinliğin katılımcılarından. Bence bir gelin görün, bayılacaksınız :) Birazdan takılarından birkaçının fotoğraflarını görecek, Hayat'ın kendi dilinden ve katalogda da yer almış olan anlatımını okuyacaksınız. Bol şans arkadaşım, her şey daha da güzel olacak :)
Deniz



 
“Kağıttan Mücevherler”
Kağıdın o kendine has özellikleri; doğallığı, kırılgan ve narin yapısı, hayata renk katması, bu özellikler bir başka nesnede daha var; çiçeklerde…Çocukluktan beri kağıtlardan çiçek yapma tutkum bugün kağıttan mücevherler yapmaya dönüştü. Bu tutkumda en büyük yardımcılarımdan biri duvar kağıtları oldu…Hani deriz ya “duvarların dili olsa” diye…Duvarların değil belki ama duvar kağıtlarının dilini anlatmaya çalışıyorum takılarımda, çiçeklerin dili ile birlikte…
Doğadan aldığımız bu değeri “kağıdı”, bu kanıksadığımız malzemeyi; yeni ve farklı bir biçimle “takı” olarak, “kağıttan mücevher” olarak hayatımıza yeniden kazandırma, ona itibarını geri verme…İşte kağıttan takılar koleksiyonumun amacı bu… Porselen tasarımlarımla insanların evlerine girip, sofralarını renklendirdim. Kağıttan mücevherlerimle ise insanların tenlerine dokunup, ruhlarını renklendirmeyi hedefliyorum.
Hayat Aslı Bilgin, 2010
www.hayataslibilgin.com