24 Eylül 2010 Cuma

Gölge Avcısıyız Biz...

Hep orada olmayan ve hiçbir zaman aynı şekilde kalmayan bir şeyin peşine düştük bugün biz… Gördüğümüz yerde de yakaladık ... Güneş doğru yerde olduğunda o kadar güzel resimler çıkartıyordu ki gölgeler, kalıcı kılmak istedik. Aldık resim kağıtlarımızı, füzenimizi, sokak sokak dolaştık. Tabii kah yerde kah duvarda, kağıtlara bir şeyler karaladığımızı gören bir çok insanın da ilgisini çektik. Mesela bir çingenenin –sanırım 5-6 yaşlarında olan- çocuğu dikildi başımıza, meraklı meraklı sorular sordu. Büyüyünce adam olacak belli… Sonra sahilde dolaşan üç genç; Hasan, İmren ve Hüseyin. İstanbul üniversitesinde öğrenci üçü de. Onlarla yaptığımız güzel sohbet sırasında bloğumuzdan bahsettik. Sabah nereye bırakırız diye düşündüğümüz magnetlerimizi onlara vermeye karar verdik.



Biz böyle, bir şeyler yapınca çok mutlu oluyoruz. Hele bir de insanlar bu işe karışınca performans da performans oluyor hani ... Gölgeler… Biraz güneşli, biraz bulutlu bir havada zor oldu, yine de yakaladık sizi ama hapsetmedik, iz bıraktık sadece…


  





17 Eylül 2010 Cuma

Bak Postacı Geliyor ...


Bir sürü kutu durur orada. Üzerlerinde sırayla numaralar, mutsuz kutular. Eski günleri hatırlarlar. Şimdi sadece faturalara ev sahipliği yaparken, sıkıntılı suratlardan sıkılmışlar…
Evet, bu haftaki performansımız mektuplarla ilgili. Hala sakladığımız, üzerinde artık içinde olmadığımız, çocukluk anılarımızla dolu evlerin adresleri yazılı mektuplar… Ya da bazen simli bazen ayıcıklı, manzaralı kartlar, her yolculuğa gidildiğinde o şehirden atılanlar. 
Bugün biz, kutularımızda sakladığımız zarfları açtık, geçmişi yad ettik, gülümsedik, hatırladık, sonra şu fotoğrafta gördüğünüz şeyi yaptık... :)
Şimdi biz size “teknoloji iyi de ama şöyle de böyle de….” gibi bir yazı mı yazsaydık yani. Hiç gerek yok… Biz hatırladık, sadece hatırlamanız yeterli sizin de. Silinemeyecek mektuplar atın sevdiklerinize. Ya da sadece birkaç basit cümle yazan kartlar. Biz Hayat’la birbirimize attık bugün kart, hem de pullusundan. :) Siz de yapın, gülümsetin, iz bırakın…

14 Eylül 2010 Salı

Biz bu fikre bayıldık !

Bize Cuma performansları yetmiyor artık. Bloğumuzu, sizi özlüyoruz :) Size bazı sanatsal etkinliklerden bahsetme vaktinin geldiğini düşündük o yüzden. İlk olmaya değer bir haberimiz var bugün. Hayat’la benim okuldan tanıdığımız, aynı zamanda tango arkadaşım olan Cemile Kaptan’ın da içinde yer aldığı “Benim Pencerem” adlı proje. Biz bu fikre bayıldık. Yaratıcıları tebrik ediyor, başarılar diliyoruz. Aşağıda kendi cümleleriyle projenin açılımını bulacaksınız.Biz katıldık bile... Hadi bakalım herkesin parmakları deklanşöre… :)

BENIM PENCEREM: Bu pencere sizin gördüklerinizden ve çektiklerinizden oluşan şehre dair bir slayt gösterisine açılıyor. Bize göndereceğiniz fotoğraflar sizin şehrinizle ilgili evinizde ya da işte sizin pencerenizden görünenler olmalıdır. Bunlar şehrin sayısız farklı noktasında çekilmiş olan Orman Manzarasının değişken ifadesini oluşturacaktır. Benim Pencerem, şehirlerimizi bizlere yaratıcı olma, yaratıcı kalma imkanı veren yerler olarak gösterme şeklidir. Benim pencerem ayrıca kentsel yağmalamayı doğallık kisvesi altında sunan Orman Manzaralı gibi pazarlama tekniklerine direniş yolu ve yöntemidir.

MY WINDOW: This window opens up to a slide show of the city made up of your images. The photographs you send us should be of your city as seen from your window, at home or at work. They will form a moving depiction of The Forest View as captured from a myriad different points in our global cities. My Window is our way of portraying our cities as spaces that, despite the many difficulties they pose for city dwellers, offer us a chance to become, and remain, creative, inter-active citizens. My Window is also a celebration of the ways and means by which our cities resist their fragmentation by those who utilise marketing jargon, such as The Forest View, in order to hide their urban vandalism under a veil of naturalism.
 
NOT:
Görselleri yüklemek için son bir tarih YOKTUR.
Bu, online, yaşayan bir projedir...
Dilerseniz sergi sırasında, hatta daha sonra da site açık olduğu sürece yükleme yapabilirsiniz.
Böylece iş farklı sergilerde gezdiğinde görselleriniz de bizimle gelir...

10 Eylül 2010 Cuma

İyi Bayramlaaaarrr

Bu Cuma yapacağımız tek performans herkes gibi bayramlaşmak olacak :) Aileler, yolculuk, yemekler, baklava, şeker, çikolata, gelsin çaylar gitsin kahveler.
Size de iyi bayramlar ve çooookk teşekkürler. Bloğumuzun bu kadar izleniyor olması bizi çok mutlu etti. Öyle ki yurt dışından gelen istek üzerine bayramdan sonra İngilizcesini de yayınlamaya karar verdik.
Haa bir de, iz bırakıyorduk ya hani biz, bu seferki yanlarında olarak ailelerimizin kalbinde ve bizce en güzeli… :) Sevgiler…

3 Eylül 2010 Cuma

Dental Fobi


Sizce dünyadaki en yaygın fobi nedir? Hele birde diğerleri gibi yaklaşmama ihtimalinizin olmadığı.. Hayatımda dişçiye gitmedim diyen o nadir ve şanslı insanlardan değilseniz tabii. Biraz önce google amcaya sordum; çocukların % 80-90’ı, yetişkinlerin %10’unda varmış dental fobi, hayatta inanmam! Tanıdığım insanların çoğu korkar onlardan. Matkap sesi dişçiye gittikten sonraki zamanlarda daha bir rahatsız edici olmaya başlar bir de :)
Neyse… Biz bugün bir şey yaptık. Göztepe minibüs yolundaki Dentteam’i bastık ve hekimlerden birini kapıp sizin öcünüzü aldık. Fazla söze ne hacet, bakınız; fotoğraflar… Ha göreceğiniz üzere steril davranıp eldiven takmayı da ihmal etmedik. Şimdiye kadar dişlerimizle uğraşarak hep onlar bizde iz bıraktılar, biz de psikolojik izle beraber güneş ve ağaç magnetlerimizi bu sefer orada bırakmaya karar verdik :)

Diş ağrısız günler diliyoruz hepinize… Diş hekimleri kızmasın :)